hayat gerçekten dolu dizgin akmaya devam ederken sana hangisini anlatacağımı bilemedim. gün içinde aklımın bi'yanında "evet, bak bunu anlatmalıyım" dediğim şeyler geldi ve geçtiler... pek çoğunu hatırlamıyorum. yok oldular mı demek? pek öyle sayılmaz, belki kafamdaki bir soru işaretinin izleriydi, cevap bulununca sorular da kalmıyor ortada... ya da başka zamana ertelenmiş bazıları... bazılarını da uluorta dökmek pek doğru olmaz.
oysa hepimiz herşeyi sereserpe yaymayı ne kadar doğal karşılar olduk. içimizde ne varsa ama ne varsa ortaya dökmeye, başkalarının üstüne sürüp bulaştırmaya çok hevesliyiz. anlattıkça sanıyoruz ki ya kaybolacak acıklı durumlarımız ya da anlattıklarımız bir sihirli değnek dokunduracak ve düzeltecekler...
herkes birbirinin acısını veya düşmüş, yıkılmış hallerini görmeye pek meraklı. sanki onları gördükçe kendi halimizin ne kadar iyi olduğunu bir kez daha anlıyor. içten içe bir kibire kapılıp onlara yukarıdan bakıyoruz;
"ah ne zavallı şeyler bunlar, birileri yardım etmeli..."
bir dedikodu hevesi hepimizin içinde, kursağında...
kendine bakmaya korktukça insan başkalarını seyretmeye o kadar hevesli... içinde kötü bir şeye mi rastladın? beğenmediğin bir yüzünle, bir zayıflığınla mı karşılaştın? üzülme hemen, moralini bozma, düzeltmeye uğraşma... senden daha kötü durumda olan birilerini mutlaka bulursun ararsan... zaten birini bile bulsan, yeter seni haklı çıkarmaya...
teröre lanetler yağdıran bir zihniyetin neden aile içi şiddete karşı çıkmadığını anlamak mümkün değil mesela... oysa hani "bir insanı sevmekle başlayacak(tı) herşey"
birbirinden nefret etmek üzerine kurulu bir sistemin içindeyiz. yanımızdan geçerken çamur sıçratan araba şoförüne küfretmekten, üçüncü sayfa haberlerinden, tvlerden-dizilerden-klip ve şarkılardan, bilgisayar oyunlarından üzerimize akan şiddet selinden, isteklerimizi yerine getirmeyen ebeveynleri öldürmesi için kiralık katiller tutmaya kadar çok şiddetle çevriliyiz ki, şiddetin olmaması durumu tuhaf gelmeye başlıyor. ve nedense en göze batan ve görünen kısımlarını tutup onları demagoji malzemesi olarak kullandığımızda yaptığımız herşeyi temizlemiş, aklayıp paklamış oluyoruz. buzdağının görünen ya da üzerimize üzerimize gelen-getirilen kısmı üzerinde üç beş laf parçalayıp, slogan atınca, msnde isimlerimizin yanına başı yana düşmüş çiçekler koyunca görevimizi yerine getirmiş tertemiz vatandaşlar oluyor, geceleri başımızı yastığa huzurla koyup, en derin ve güzel uykuları uyuyabiliyoruz.
Cuma, Kasım 09, 2007
228
zaman: 12:12
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
sanal protestolara kafam.......... basmıyor.
Yorum Gönder