Pazartesi, Kasım 14, 2005

12

sabahları, kendi dünyam içerisinde, uykuyla radyo arası bir yerlerde gezindiğimden, köprüden geçerken boğazı ya da ağaç yapraklarının renk değişimlerini seyretmek dışında çevremdekileri farketmiyorum. arada istisnalar oluyor tabi. mesela bugün yeşil otobüslerin karşılıklı oturulan dört kişilik kısmının yanyana olan iki tanesine oturmuş kardeş olduğunu tahmin ettiğim iki erkek gibi. soğuk havaya rağmen; birinin üzerinde kot takım ve içinde havlu kumaştan koyu ve sütlü kahverengi karışımı desenli, gömlek yakalı bir kazak. cam kenarında oturan diğerinin, ince bir montun içine giydiği kalın uzun kollu penye ve fitilli kadife pantolondan oluşan, bej ve kahverengi karışımı kıyafetini, sağ elinin yüzük parmağındaki 24 ayar, üzeri işlemeli, bakkaldaki çekilişten çıkmış havasındaki yüzüğü ve aynı kolunda bulunan altın suyuna batırılmış saati tamamlıyordu. ikisinin de sabah oldukları belli olan kötü tıraşlı yüzlerinde tuhaf mutluluk vardı.

karşılıklı olan ikişerli koltukların zaten az olan arasına, küçüklü büyüklü beş adet naylon poşet doldurmuşlardı. öyle ki karşılarındaki iki koltuğa oturacak olanların bacakları için yer kalmamıştı.

inatla koridor tarafındaki koltuğa oturup, bacaklarımı poşetlerin arasına sığıştırırken, onlarda en uzak bir kıpırdanma, toparlanma ya da rahatsızlık hissi oluşturmamam ilginçti. cam kenarında oturan, tezgahtan alındığı sarılı olduğu kağıttan belli olan, sanırım ikinci poğaçasını midesine indirmekle meşguldu. o sırada bacaklarının arasından koltuğa dökülen kırıntılar, önündeki poşetler kadar ilgi alanı dışındaydı. zayıf ve kırışıklarla dolu yüzünde, kağıda sarılı poğaçaları yerken oluşan ifadeden koca bir hayat dersi çıkarabilirdi insan!

siyah, alınlarının iki yanından açılmaya başlamış, aynı yerden ayrılmış ve özenle taranmış saçları kardeş oldukları hissini arttıran ayrıntılardı. birbirlerini, diğerinin on yıl sonrası veya öncesini gösteren fotoğraf gibi yanlarında taşıyorlardı sanki.

poşetlerin içine bakmaya çalıştım gizliden, sadece bir tanesinin üstü açıktı; eskimiş ve solmuş, ütüsüz, allı morlu çiçek desenli, çarşaf olduğunu tahmin ettiğim bir kumaş vardı. diğerlerinin ağızları sıkı sıkı düğümlenmişti. futbol topu olarak kullanabilirdi canı sıkılan bir insan.

yaklaşık yarım saat süren yolculuğumun yirmi dakikasında uyudular. küçük olanın elinde naylon top. huzurlu, sakin, imrendiren bir uykudaydılar. en rahatsız yerlerde en tatlı uykuların uyunması ne gariptir.


indim.

Hiç yorum yok: