eve gelmeden önce bankanın kredi kartı için istediğini haber verdiği tutarı yatırmak için galatasaray lisesi'nin oraya doğru yürümeye başladım. hesapta caddedeki tadilat-tamirat bitmiş ancak ben çok fark göremedim. daha bismillah demeden bazı kısımlardaki taşlar çökmüş. nasıl yani? diye sordum içimden. kimlerin cebinde daha çok parası var artık?
tam galatasayın önünde murat'la karşılaştık. dün benim aklımdan geçmişti, napıyor acaba bi' arıyım falan dedim sonra unutmuşum. o da " aaa.. bende seni düşünüyodum iki gündür, çağırdık birbirimizi sanırım" dedi.
hakkaten böyle şeyler olabiliyor di mi? aslında çok büyük ve gizemli güçlerin sahibiyiz de kullanma kılavuzunu kaybetmişiz sanki. herkes kısa ya da uzun aralıklarla bu tip durumları yaşar. ne biliyim, sen arayacaksındır da tam telefon elindeyken çalar aaaa bi' bakarsın arayacağın kişi!
çok istemek mi kilit noktası? hayır değil! isteğin zamanlamasının uyması mı? hani şu vakti saatine denk gelme olayı? olabilir bak bu! ama o vakit ve saat nedir işte? nasıl ayarlanır?
neyse canım, biraz yürüdük, ayaküstü muhabbet falan! sonra hadi bi' çay falan içelim bari dedik. mandabatmaz'ın yanındaki barcelona'ya girdik. birbirimize kahve falı bakmaya karar verdiğimizden önce birer kahve yanına da tavuk göğsü yanına dondurma ( üff şahanee di mi?) yemeye karar vermişken, garsonun kahvemiz kalmadı demesiyle başladı kötü gidişat. gidişat demek güzel bi'şi ancak gidişat dememem lazımdı burda zira sonrasında sadece dondurmaları da olmadığını öğrendik. haa bi' de tavuk göğsü bayattı! gidişat sayıldı mı şimdi?? hata bende tabi kaç kere diyorum kendime sütişten başka bi' yerde yeme şunu! ama yok illa kendimi kendime haklı çıkaracağım. neyse... "kahvelerimizi mandabakmaz'da içelim o zaman" dedim. "aa yok yok ben seni başka bi' yere götüreyim" dedi. "tamam" dedim hemen. aslında çok uyumlu bi' insanım ben! evet!
şu yeni açılan kozmetikçinin tam karşısındaki sokaktaki büfe sokağa bi kaç küçük masa ve tabure koymuş, bi' de mangal vari bi'şi. ismini bilmiyorum. elekrikle çalışıyor, ortasında kum var, elektrik kumu ısıtıyo, kenarında cezveler fincanlar var, oturduk kumda kendi kahvemizi pişirdik sokakta, mis gibi oldu vallaa... sonra gelsin yalanlar...
Cuma, Ocak 06, 2006
37
zaman: 22:48
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
5 yorum:
yaa neden beni de çağırmadınız pislikler!!!
ablayla böle konuşanı allah baba çarpar! o çarpmazsa ben de çarpabilirim:)
bir de taş yapıyor dediler. Zira ben görmedim ama taş gibi olmak hani kim istemez. Ne alakası var canım? Ben ne biliim işte esti yazdım.
belki de zamanla ilgili bildiğimiz her şeyi gözden geçirmek gerekiyor.
son günlerde bende de fazlasıyla olmaya başladı. uzun süredir birini hatırlıyorsun aniden ve kısa süre sonra herhangi bir yerde karşılaşıyorsunuz.
bunun son günlerde bana fazlasıyla mantıklı gelen bir açıklaması var: zaman doğrusal bir düzlemde ilerlemiyor belki de. öncesi ve sonrası, geçmiş ve gelecek yok.
bir süre sonra yaşayacaklarımız, çok uzaktan gelen bir yemek kokusu gibi ve bildik algılama yöntemlerimizden farklı bir şekilde kendini hissettiriyor.
olabilir mi acaba?
mümkün tabii... zaman çok ilginç bi'şi! dün bi' arkadaşımla konuşuyoduk. senin söylediğinle hemen hemen aynı şeyleri söyledi. nerde okumuştu??? hmm... hatırlayamadım ama zamanın aslında sürekli değil parçalardan oluştuğu, bunların birbiri arkasına gelmesiyle devam eden bi' süreç yaşadığımız (tv gibi bi' şekilde)üzerine bi' teori varmış sanırım.her parça kendinden önceki ve sonraki parçanın hafızasını da taşıdığından ayrı hareket etmiyorlar birbirlerinden. beni pek ikna edemedi ama belki de kaynağından okumak lazım.
Yorum Gönder