perşembe günü hırsız girmiş bizim eve. kapıyı kırmış, evi dağıtmış, çalacak bi' laptop bulmuş...
doğal olarak bi'koşuşturma süreci başladı o akşamdan itibaren; polisi ara, eve git, marangoz ayarla, polisi bekle, araştır orayı burayı... "aaaa... burasını da dağıtmış, aaa... bıçağı yatakodasına götürmüş...aaaa...kapıyı nasıl kırmış???...aaaa... marangoz geliyo mu?...aa..."
neyse, polisler geldi gitti; parmak izi aradılar, bulamadılar tabii... eldivenli bizim hırsız... sonrasında temizlik faslına giriştik. burdan sesleniyorum, hırsız kardeşler, hadi giriyosunuz, çalıyosunuz, bari dağıtmayın kardeşim, pisletmeyin, ayakkabılarınızı çıkarın, aldığınız şeyleri yerine koyun rica edicem...
velhasıl 2 numarayla gece bire kadar bizim odayı toparladık, yetmedi tabi, ertesi gün için işten izin aldık, o tam gün, ben yarım...
işe gel, yarım gün işleri toparla, sonra çık bi'kaç şey hallet, sonra bin otobüse karamürsel'e... otobüse binerbinmez uyumuşum, otogarda muavin çocuk resmen dürtükleyerek uyandırdı: "Bayan, bayan...geldik..." "hıı...ayyy..."
bi'kere hiç unutmam aksanat'ta uyuyakalmıştım... ayy...çok fena... aida operası başladı, başladığını hatırlıyorum, bi uyandım herkes dışarı çıkıyor... sızar gibi uyuklamak durumu fena...
neyse... 12 gibi eve gittim, bizimkiler şaşırdılar tabii beni görünce o saatte. babanem biraz rahatsız da kuzum, bu haftasonu gitmeyi kesin kafama koymuştum. zaten 86 yaşında, bi'de üşütmüş, kaç ay oldu hala atlatamadı... bıraktığımda daha iyidi gerçi. torunlarını görünce iyi oluyormuş...
cumartesi günü köye gittik, ananemlere... ağaçtan kiraz, erik topladım, yedim... bülbül sesi vardı; bi'de ispinoz var, çok benziyor sesleri, ben henüz ayırt edemiyorum, büyüyünce artık... küçük bi'sepet erik de evdekiler için topladım. teyzemler temizlik yaptılar, bende halıları yıkadım şazi'yle... küçükken olduğu gibi... ağaca çıkmak güzel şey... nebişlerin ektiği ağaçlarımızı gösterdi fiko; "bak" dedi "bu şeftali, bu vişne, bu mandalina..."
akşamına kuzenlere geçtik. evlenmeye karar verdi. kızın ailesiyle tanışmaya gittiler. güle güle gidin dedik. yok, ben daha görmedim gelini...
dün de döndük istanbul'a hepberaber...
24 saat...
ne kadar uzun... ne kadar kısa...
"onlar
olan değil
olmasını istediklerimdi aramızda
onlar
ulaşılmaz dallarımda duran hasretlerimdi
onlar
susuzluğumdu düşlerimin kuyusundan çekilmiş
ışığa çizdiğim resimlerdi onlar
üstümüze yazdıklarımın doğru hepsi
güzelliğin
yani bir yemiş sepeti
yahut bir kır sofrası
sensizliğim
yani şehrin son köşesinde
son sokak feneri oluşum
kıskanışım seni
yani gözlerim bağlı koşuşum
geceleyin trenlerin arasında
bahtiyarlığım
yani bentleri yıkıp akan güneşli ırmak
üstümüze yazdıklarımın hepsi yalan
üstümüze yazdıklarımın
doğru hepsi "
nazım hikmet
Pazartesi, Mayıs 21, 2007
201
zaman: 14:14
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
11 yorum:
geçmiş olsun... zaman dediğin izafî zaten.
bir de aida'nın öyle bir etkisi var. ben de çok zor uyanık kalmıştım.
:)saol kuzum... aida konusunda haklısın sanırım... aspendos'ta izlediğimde ben de sıkılmıştım. fakat burdaki durum farklı, hiç izleyememiştim:)) direkt uyku moduna girmişim:))
nerede bu köy? ben de gitmek istedim. evimi özledim...
fuzuli şeyler hakkında satırlarca yazı yazsamda böyle önemli konularda hiç bişey yazamıyorum,aynen kilit.
çok geçmiş olsun diyebiliyorum sadece :(
geçmiş olsun kuzum...
çok geçmişler olsun efenim. hırsızlara sesleniş bana vizonteleyi hatırlattı :))
"duvarı yıktınız bari pirketleri kırmayın, pirketleri kırmasalar yine yapardık ama pirketleri kırmışlar"
köy kocaeli'de sevgili miklagard, buyrun gelin:)
teşekkürler arkadaşlar, saolun:)
hoşgeldin samuray:) sana da geçmiş olsun...
kuzum ne oldu öle yaaa :)(:
hay yaaa !
çok gwçmiş olsun,
canım yaaa
efdeki tüm numaraları öpüyorum sırasıylenn
ayii üzüldüm kızlar..geçmiş olsun..(nesrinin kuzeni özlem)..
geçtiii...
Yorum Gönder