Salı, Ocak 23, 2007

167

geçen akşam, sanırım 22.45 kabataş motoruna yetişmeye çalışırken, yanımdan geçti...

ya da ben onun yanından geçtim demeliyim. hızlı yürümeme ve karanlık olmasına rağmen farkettim, ağlıyordu.

yıllar önce izmit-adapazarı treninde, bi' vagon dolusu insanın tam ortasında ve bi' o kadar dışında bi' dünyada ağlayan, daha doğrusu heykel gibi kıpırtısız yüzünden gözyaşları akan bi' kadın görmüştüm. hala aklımda yüzü...

insanların yanında ağlamanın genel sebebi yardım istemek, acındırmak, destek bulmak gibi gelir bana ve hiç haz'etmem açıkçası. çığırtkan edasında akıtılan yaşlar şov dünyasını çağrıştırır, kaçarak uzaklaşmak isterim.

bi' insanın herkesin ortasında ama hiç kimseyi görmeden, sessizce ağlaması ise inanılmaz etkiler beni.

yanına gidip bi'şey söylemek istersin... olmaz. ne söyleyeceğini bilemezsin. "küçük acılar konuşulabilir ama büyük acılar dilsizdir." demiş seneca. sadece yanında olmak istersin, acısına saygı duyarsın.


acı enteresan bi'şey kuzum. üstüne çok değişik şey söylenip yazılabilir ama bi' insanı acı çekerken görmek... çaresiz kalmak...

insanın sadece kendi başına aşabileceği, yaşaması gereken şeyler var; kendinden başka kimsenin onun için yapabileceği birşeyin olmadığı anlar.

o anda bunun farkına varıp, kendi ayaklarının üstünde tekrar ayağa kalkmak; insanın kendi kendisine karşı kazandığı, iradesini denediği en büyük anlardan biri.

3 yorum:

metemorfoz dedi ki...

bir gün bu anların yarattığı yıkıntıların ortasında bulmak da var kendini
terkedilmiş bir şehirde..

Adsız dedi ki...

taksim'de meydanın orta yerinde ağlayan bi kız gördüm geçen gün.
Gerçek bile olsa, o kadar sahte geldi ki duruşu,
sadece geçtim yanından.

G.E. dedi ki...

Bir insan acı çekiyorsa, başkaları bir sarhoşmuş gibi davranırlar ona: “Hadi, kalk bakalım; yeter bu kadar; hadi işine; öyle değil; ha şöyle...” (Yaşama Uğraşı Cesare Pavese 103)