Çarşamba, Nisan 30, 2008

232

bahar kapıya kadar gelmişken, güneş tepede ve sırtımı güneşe vermişken hayat elbette çok güzel.

sabahları içinden geçtiğim parkta, parklar ve bahçeler müdürlüğünün düzenleme çalışması var aylardır. her tarafı kazdılar, söktüler, betonlar döktüler, ağaçları budadılar, bazılarını söktüler.

haftalarca sabahları ağaçları toplamaya gelen teyze ve amcalar gördüm. hatta dün sabah oldukça yaşlı bir teyze yine gelmiş çalı çırpı topluyordu.

sonra yine sabahları yine park ve bahçeler müdürlüğü bünyesinde lale dikim ve söküm işleriyle uğraşanları görüyorum. çiçeklerden desenler yapıyorlar şehrin içine, bizim için dostum, biz sevinelim, mutlu olalım, çiçekler etrafımızda olursa belki içimiz de çiçek açar diye... evet kesinlikle bunun için...


benim de çiçeklerim var işyerinde biliyorsun, bu aralar pek ilgilenemiyorum onlarla, oysa bahar geldi, bas bas bağırıyorlar bizimle ilgilen, kaplarımıza sığmıyoruz, yeni topraklar istiyoruz, yenilenmek istiyoruz. bahar sana geldi ya hani bize?
tamam diyorum, haklısınız, ihmal ettim sizi, söz en kısa zamanda ilgileneceğim... derken zaman yine su olup akıyor...
daha dün diyordum ki bu kış nasıl geçecek acaba?

işyerine geldiğimde parktan getirdiğim taba rengi toprak parçaları bırakıyorum yerlere. yürürken o kadar dikkat ediyorum çamurlara basmayayım, üstüme sıçratmayayım, ayaklarıma bulaşmasın diye, ancak ne yaparsam yapayım bir kaç parça mutlaka bulaşıyor, en çok ayakkabı tabanındaki girinti çıkıntıların arasına sıkışıyorlar, ne yaparsam yapayım çıkmıyorlar.
oysa ki mecburum bu parkın içinden geçmeye.

hayatın içinde de aynı şeyi yaşıyorum. yürürken ayaklarıma bulaşan şeyler, kusurlar, hatalar, dikkatsizlikler, mutsuzluklar...
hayat bu ya, içinde herşey var;
çimen kadar çamur da,
çiçek kadar diken de...

çamura batmamak, dikeni elime batırmamak için tüm bunlardan uzak durmak mı daha iyidir?
bahçeye girmemek, elini güle uzatmamak?
olduğun yerde kalmak ve seyretmek...

yoksa esas mesele
bahçeden geçmek,
gülü koklamak,
ilerlemek,
devam etmek,
çamura bulanmadan, ellerimizi kanatmadan yapabilmekte mi?

4 yorum:

Asuman Unsal dedi ki...

ben bilirim de asıl meseleyi düşünmek istemeyişimden benim ara sıra sürekli olan romantikliğim, bahar bekçiliğim

bilip de düşündüğümse
seni ne çok sevdiğimdir
yazmışsın ya
içimde şimdi papatyalar, gelincikler, laleler, kuşlar dans ediyor, böyle bişi dostum seni sevmek,
ne güzel insansın sen

ne iyi etmiş bu hayat bizi dahil etmiş birbirimize
bir ucu sen
bir ucu ben bazen
çekiştirmeden
orada olduğunu bilmek
nasıl güzel geliyor insana

canım gaiam
iyi ki varsın sen :)(:

skoer dedi ki...

çamur da bulaşacak, diken de batacak. acı da var bilindiği üzere.

gaia dedi ki...

kuzum derinim, teşekkürler:))

pesimist skör bey, zaten bulaşıyor ancak demeye çalıştığım -ki sanırım anlatamamışım- içinde debelenmek ve bulanmak,her seferinde kan revan içinde kalmaktansa yürümek ve elimizi uzatmak konusunda kendimizi eğitmek.

acı elbette var, elimize batan dikenin acısı zaten bize yol gösteren:)

neval dedi ki...

çokyazçokya zçokya
zçoky azço k
yazçokyaz
çokyazç
okyaz
ço ky azçokyaz çokyazço
kyazç okyazçok ya
şa